İlçemiz Yakın Tarihi 28 Şubat 2021, 14:29
SELÇUKLULAR
Büyük Sultan Alpaslan 1071 yılında Malazgirt Ovasında Bizans İmparatoru Romenos Diogenis’i yenince Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış oldu. Anadolu’yu fetihe gelen Oğuz Türkmenleri yazın yaylalarda kışın ise şehir kıyılarında çadırlarda yaşarlardı.
Selçuklular zamanında gerek haçlılarla ve gerekse Bizanslılarla birçok savaşlar yapıldı. Bunların en önemlisi Selçuklu Sultanı 2. Kılıç aslan ile Bizans İmparatoru Manuel Kommen arasındaki savaştır. Bu savaşın geçtiği yer hakkında değişik düşünceler vardır. Bir kısım yazırlar bu savaşın Yalvaç İlçesinin Kumdanlı Kasabası yakınlarında olduğunu kabul etmekte iseler de bir başka grup ise bu savaşın Homa ile Dinar arasında yer alan Düz bel Köyü yakınlarında olduğunu söylemektedirler ki çoğunluk bu düşüncededir.
Çin Tarihine göre eski Türk İli beş büyük Hanlık Şeklinde idare ediliyordu. Karahan,Gökhan,Sarıhan,Kızılhan ve Akhan isimlerini taşıyan bu hanlıkların başındaki Ak,Kara gibi sözcükler rengi belli etmezler., bu sözcükler yön ve ulus adıdır.
İlçemizde Karataş, Kara kuyu Köyleri karahanlıklardan, Akça köy,Akçin Köyleri Akhanlardan, Kızıllı , Kızılköy gibi köyler Kızılhanlardan, Bozhüyük köyleri Sarıhanlıktan, Gökçeli köyü ise Gökhan ulusundandırlar.
Bu beş hanlığın birerde ongunu vardır. Ongun bol ürün veren, çok verimli şey için kullanılır ve uğurlu kabul edilirdi.İşte bu ongunlar şunlardı: Koyun, Domuz, Kuş, Köpek ve Öküzdür.Hanlıklar bu ongunluklarla da tanınır.Kuş ongunuyla tanınan köylerimiz Doğanlı,Keklicek ve Palaz köyleridir. Köpek ongunuyla ( it barak ) Yıprak Köyümüz, öküz ongunuyla tanınan köyümüz ise Dombay köyüdür. Oğuz Türklerince kabul edilen takvimdeki hayvan isimlerini de köy adı olarak kabul etmiş köylerimiz vardır. Türk takviminde kabul edilen ay adlarından biri Yılan diğeri de At’tır. Bunları köyleri için isim olarak seçmiş köylerimiz ise Yere giren (Akgün) yılanı, Alacatlı ise atı seçmişlerdir.
Hanlıkların oymakları da vardı. Akhanların oymağı Ağaç ve bitkiyi, Sarıhanlıların oymakları ise Toprağı seçti ve benimsedi.
Buna göre İncesu Beldesi Karahanlılar oymağından, Bademli, Çamlı köy,Ergenli,Kabaklı ve Körpeli gibi köylerimizde Gökhanların oymağındandırlar. Yine eksi Çin tarihlerinde Oğuz han (Mete) ordusunu onar bin kişilik yirmi dört tümene ayırtır.Orduları önce 2’ye ayrılmıştı.Boz oklar ve Üçoklar olmak üzere.
Boz oklara Mete’nin oğullarından Gün han,Yıldız han ve Ayhan, Üçoklara ise Gökhan, Dağhan ve Denizhan komuta ediyorlarmış.Bu altı komutanın dörder çocuklarının her birisi de bir tümene atanmışlar.Bu tümenler bir boyu oluşturuyordu.Afşar köyümüz Bozokların Doğan boyundan, Kınık Beldemiz ise Üçokların Sungurlu boylarındandır.Avdan Köyümüz de bu yirmi dört boydan birisidir.
Oğuz Han’ın altı çocuğunun odalıklarıda vardı. Bunlar kabile adını alırdı. Bu kabileler ise Kadılar kımıllısı ve Çay üstü köyleridir. Bunlar isimlerini kabilelerinden alır.
Oğuz kuruluşunda gerdi hizmetleri yapan kabilelerde vardı. Geri hizmetleri yerine getiren kabilelerin isimlerini devam ettiren köy isimleri ise Okçular,Dikici, ve Çakıcı gibi.
Bunların dışında yerleşme yerine geldikleri sırada başlarında bulunan komutanlarının ismini alan Oğuzlarda vardır. Bunlar Ulubey nahiyemiz ile Alpaslan köyümüzdür.
Bu köylerimizin büyük bir bölümü Çöl ovasında yer almaktadır. Nedendir bu ovaya bu isim verilmiştir? Doğru olan çöl ovası olmayıp ÇULOVA’ SI OLMASIDIR. Bilindiği gibi Çul sözcüğü giysi ( Elbise ) anlamındadır.
Türkmen kadınlarımızın dokuyup giydikleri kumaş teknolojisinin gelişmesi ile yerine hazır kumaşlar bırakmıştır. Giyimin yanında giysilerin süslemesi’de önem taşır. İncik,boncuk düğme aksesuar olarak çok önemlidir.
Çul ovada giyilen kadın giysilerine bakarsak bunların şalvar, göynek,sıkma,üçetek, sarka,futa,şal ve kapak kuşak olduğunu görürüz. Çoraplar ise Türkmen kadınının kendi boyadığı ve eğirdiği yünden çeşitli desen ve renklerle örülür.
Bu yöremizin bazı köylerinde Alevi inanç ve düşüncesi görülür. Bilhassa gelin giyim ve süslemesinde bunu görebiliriz. Al ve yeşil renkler en sevilen renklerdir. Gelin olan kızlar genelde kırmızı giyer ve yeşil pullu duvakla evinden ayrılır. Yeşil muradı, kırmızı ise soyluğu simgeler.
OSMANLILAR DÖNEMİ
Selçukluların son zamanlarında Anadolu beyliklere bölündü. Bu beyliklerde sonuçta Osmanlı Devletinin kurulduğu 1299 yılında bu beyliğin bünyesinde eriyip gittiler.
Osmanlı imparatorluğu devrinde ilçemizin ismi GEYİK’lerdir. Bu isim Oğuz Türkmenlerince konulmuş bir ongun adıdır. Geyikler ismi bazen Keyikler olarak ta karşımıza çıkabiliyor. Bunun nedeni söyleyenin veya yazanın şivesinden ileri gelebilir.
Osmanlı döneminden ilçemizde bulunan tek eser ise Ulu Camidir. Bu camiye Babey camiside denir. Sayın dostum Ayhan Kalkan Caminin 1776 yılında Harputlu Bababezade tarafından yaptırıldığını yazmaktadır. Doğru olduğu kanısındayım. Bababey imside buradan gelmiş olabilir. Caminin ilk yapıldığı zaman kare planlı olduğunu gördük. Zira son olarak yapılan tamirat sırasında cami içi taban açıldı. Burada tabanda minber kalıntısına rastlanıldı. Tarafımdan yapılan ölçümde caminin kare planlı olduğunu saptadım.
Caminin yapımıyla ilgili herhangi bir yazıt olmamasına karşın minaresinin yapımı ve onarımı ile ilgili olarak iki adet yazıtı görebiliyoruz. Afyon Müze Müdürlüğünden aldığım ve sağlıklı olduğuna inandığım minare yapım yazıtında şunlar yazılıdır. :
” Hamdillah Maşallah sah-ül hayrat etti bu minareyi esin Ruzi mahşerde bula ecrin olan naili cezil Lütfi hak ile bu minareyi yaptırdı ihya eyledi Ya ilahi kıl atalar kılma mahrum hacil Sahibül hayrat Ayşe Hatun Kitişzade Derviş.”
Hicri 1195 ( 1779 Miladi )
Onarım yazıtı ise Miladi 1924 – 1926 tarihlerini kapsamaktadır. Onarım yazıtı ise şöyledir:
” Sahib-ül hayrat vel hasenat bani El Haccac Dede zade Hacı Mustafa Rafe Alahın el hac lehuma Hüseyin Veli valide kime cemia Es senetül muharemül haram ”
1340 – 1342 ( Miladi 1924 – 1926 )
Çözülmesi gereken bir yazıt ise merkez taksi durağının yanından geçen ve hamam istikametine giderkenki yolun; Ilıcadan gelen yolla ayakkabıcılar çarşısına kavuştuğu köşede Mehmet Tekeliye ait binanın alanındaki levhadır.
Osmanlı döneminde yetişmiş bir yazarımızdan da kısaca söz etmekte yarar görmekteyim. Dinarı mahlasını yazılarında kullanmış olan bu kişi, Dinar’lı Hüseyin Efendidir. Gemiş köylü olduğunu bildiğimiz bu yazarımızın birkaç eseri olmasına rağmen kimin nesi olduğunu uzun araştırmalarıma rağmen ne yazık ki bulamadım.
CUMHURİYET DÖNEMİ
İlçemiz halkı, Cumhuriyet döneminin başlangıcındaki Kurtuluş savaşında kahramanlıklar göstermiş ilçemize düşmanın girmesine izin vermemiştir. Oluşturulan sivil kuvvetlere evlatlarını veren atalarımızı saygı ile anıyorum.
4 Haziran 1919 Çarşamba günü İstiklal savaşı gazetesi şöyle yazıyordu. ” Denizli’den Müftü Hulusi Efendi Denizlinin açacağı silahlı mücadeleye DİNAR halkının da iştiraki için oraya girmiştir.” Genelde Dinar’da oluşturulan sivil kuvvetler Demirci Mehmet Efe’nin komutasındaydılar. Ancak diyor Şevket Süreyya Aydemir ve yazıyor. ” Demirci Mehmet Efeyle düşmana sığınan Çerkez Ethem arasında bir takım Muhabereler ele geçirildi. Denizli cephesine hakim olan Demirci Efe kuvvetleri 15-20 Ekim 1920 tarihlerinde Refet Paşa komutasındaki kuvvetlerce Dinar yakınlarında İğdecikte yapılan baskınla dağıtıldı. ( Tek adam 4. bası )
Yine 5 Haziran 1919 günü İstiklal savaşı gazetesinde şunları okuyoruz. ” 57’nci Tümen Komutanı Şefik bey Menderes nehri bölgesindeki kuvvetlerine Yunan’ın Denizli’ye doğru ilerlemesine mani olmak için köprülerin atılmasını emretmiş ve savaşa hazırlanılmasını istemiştir. Diğer taraftan Dinar’da bulunan mızraklı süvari bölüğü nünde Denizli’ye hareket ettiği öğrenilmiştir.” ( Not: Denizliye hareket eden bölüğün başındaki komutan Binbaşı İsmail Hakkı Bey olabilir.)
Kıvanç duyarak söylüyorum ki bölüğün karargah olarak kullanıldığı ev atalarımdan kalan ve çocukluk ile gençlik yıllarımı geçirdiğim iki katlı mütevazı evimizin ilk katıdır. Şu anda Karayollarınca kamulaştırılmıştır.
Yıllar önceki bir anımı unutamıyorum.Evde benden başka kimsenin bulunmadığı bir gün evimizin önünde forsu açılmış askeri araba durdu.Belleğimde kaldığı kadarı ile Genaral Rütbesinde olan bir komutan ile hanımı olduğunu sandığım bir bayan indiler.Bahçe kapısından içeriye girdiler Komutan yanındaki bayana önce kaldıkları odayı gösterdi. Daha sonra bahçe içinden geçmekte olan arkı gösterdi.Daha sonra üst katta oturan atalarımı sormaya başladı.Sıtmaya yakalanmış bir çocuktan bahis etti.Bu kişi babammış meğer. Bir gözü kör olan bir kızdan söz etti ki bu kişi halamdı. Birde okuyan ve keman çalan bir gençten söz etti ki bu insanda müzik öğretmeni olan amcamdır.
İşte böyle anılar… Kimler gelmiş kimler geçmiş… Bu vatan için ölmüş insanları, yurdu için çarpışan gazileri şükranla anmamak mümkünmüdür ?
İlçemiz nice Devlet Büyüklerini misafir etmiş şanslı ilçelerden biridir. Büyük Önderimiz Atatürk 16 Mart 1936 tarihinde İlçemize gelerek İlçemiz ve halkını onurlandırmışlardır. Bu günün, yani 16 Mart’ın Büyük Atatürk’ün Dinar’a geliş günü olarak kutlanmasını istemek ve görmek en büyük özlemimdir. Büyük Önder Dinar’a geldiğinde şimdiki Ulu Caminin bahçesinde bulunan Türk Ocağında karşılanıp konuk edilmiştir.
Atatürk’ümüzün Dinar’a gelişleri ile ilgili fotoğrafın sadece tarafımda bulunmasından da ayrıca mutluluk duyuyorum.
İlçemize gelen 2. Devlet Büyüyümüz İsmet İNÖNÜ’DÜR. Birkaç kez Dinar’a gelmiş olan İSMET Paşa 27 Kasım 1958’de son kez ilçemize gelmiş, Gürcanlar Ailesinin deprem nedeni ile bugün yıkılmış bulunan eski evlerinde konuk edilmiştir.27 Kasım 1958’i 28 Kasıma bağlayan gece kendisine neden Demokrasiye geçtiniz sorusu üzerine şu tarihi konuşmasını yapmıştır.
” Ben ne kadar yaşayacağım. Biliyor muydum ? ve tek parti nizamı içinde bu milletin idaresini eline geçirmesi muhtelif zevatın neler yapabileceğini kim temin ederdi.Kaldı ki millet kendisinin idare hakkını ve murakebe imkanını elinde bulundurursa benden sonraki idareciler için keyfi idare ihtimali ortadan kalkacaktır. Milletin umulmadık felaketlere sürüklenmesi ihtimali ortadan kalkacaktır.Bu sebeple Milletin idaresi Halkını Milletin kendisine verdik durum budur.”
İsmet Paşa, dönüşünde, kendisini konuk eden Gürcanlar Ailesi adına Sayın Ozanımız Nedret GÜRCAN’a yazdığı mektup örneğini Sayın Ağabeyim Nedret GÜRCAN özel arşivinden çıkartılarak tarafıma vermiştir.Bu nedenle kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Necdet UĞUR, İsmet Paşanın bu tarihi konuşmasını 5 Aralık 1958 olarak belirtmişse de Sayın GÜRCAN bu tarihin canlı tanığı olarak tarihin 27 Kasım 1958’i 28 Kasıma bağlayan gece olduğunu belirttiler.
Cumhuriyet Dönemi Ülkemiz için aydınlanma çağı olduğundan bu ışıktan ilçemizde yararlanmıştır.Sosyal etkinlikler kendisini her alanda göstermiştir.
İlçemizin çok modern bir kütüphanesi vardır. İlk zamanlar halk evinde toplanan kitaplar halk evlerinin kapatılması ile kütüphaneye devir edilmiştir.Çocuk Kütüphanesi ilk zamanlar ayrı çatı altındayken modern kütüphanenin yapılması ile aynı çatı altında halk kütüphanesinde birleşmiştir.Kütüphanede televizyon ,video ve bant kayıt cihazları ile fotokopi makin ası bulunduğu gibi konferans salonu ve 0-5 yaş arası çocuklar için oyun odası da bulunmaktadır. Kitap sayısı hayli fazladır.Günlük gazetelerin tümü alınmaktadır.Geniş bir okuyucu kitlesi vardır.
Spor alanında kıvanç duyulacak isim Dinar’lı Mehmet Pehlivandır. Yunanlı Cimlandos gibi ender yetişen güreşçilerle karşılaştığı gibi Polanyalı, Habeşistanlı,Tekirdağlı ile birçok kez karşılaşma yapmıştır.Aslen Bulgaristan Doğumlu olan Dinar’lı Bursa İlinde Spordan sorumlu Bölge Ajanlığını yapmıştır.Yaşamı uzun süre Bursa Hakimiyet Gazetesinde anlatılmıştır.
İlçemizin en tanınmış türküsü ” Cevizin yaprağı dal arasında” ise de Devlet Konservatuarında TRT tarafından repertuara alınmış Onsekiz türküsü vardır. Radyo ve Televizyon kanallarında söylenen ” Dinar’da yolu gide gele aşındı” türküsü her ne kadar Antalya türküsü olarak yorumlanıyorsa bu türkününde büyük bir olasılıkla Dinar’a ait olması gerekir. Her ne ise Antalya’da bizim ilimiz değilmi ? Önemli olan çalınıp söylenmesidir. Ve Dinar isminin geçmesidir….
Türkü denilince ister istemez insan aklına oyunlarda gelmektedir. Dinar bölgelerin kesiştiği yerde olmasına karşın Folklorik yörelerinde kesiştiği noktadadır. Batı yöresinde zeybek oyunları oynanmasına karşın Güney yörelerinde de Teke halk oyunları oynanır. Hareketli ve kıvrak teke oyunları ile birlikte Acıpayam ve Tavas yörelerinin zeybekleri ağır basar. Zeybeklerin en tanınmışı ALYAZMA zeybeği dir. Diğer yayğın zeybek ise BASBAS zeybeğidir. Zeybeklerin diğeri Kırmızı gülden dal kestim zeybeği ile türkü eşliğinde oynanan Nazilli’nin Hanları zeybeğidir.
Çöl ovası taraflarında Kerem Havaları söylenir. Teke tek söylendiği gibi guruplar halinde de söylenir. Kerem Havaları genelde sevda konularını, yakınma ve ilenmeleri, mizahı, yaşamı yorumlayan veya öğüt veren dörtlükler halindedir. Sayın Saffet Uysal Kerem Havalarını Anayasa olarak niteler. Bununla kerem havalarının ” Türkülerin Anası” olduğunu söyler